Türk toplum yapısında aileler; evlada olan bağlılığın devamı olarak, gerek örf-adet gerekse sosyal anlamda koruma iç güdülerinin sonucu olarak evladı evlendikten sonra evlilik birliğine gereğinden fazla müdahale etme gereksinimi duymaktadırlar. Bu yazımızda söz konusu durumun olumsuz sonuçlarından, boşanmaya varan uyuşmazlıklardan ve bu durumun hukuki etkisinden bahsedeceğiz.
Gerek yargı kararları gerekse uygulamada savunulan görüşler neticesinde; ailesinin evlilik birliği içerisine müdahalesi bulunan eşin, bu konuda sessiz kalması evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına sebebiyet verdiği sonucuna ulaştırmaktadır.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 04.07.2018 Tarih, 2016/21181 Esas ve 2018/8614 Karar sayılı ilamı; “Yapılan soruşturma ve toplanan delillerden davalı erkeğin, bağımsız konut temin etmediği, aile müdahalesine sessiz kaldığı anlaşılmaktadır. Bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davacı dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, boşanmaya karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile davanın reddi doğru bulunmamıştır.” Görüldüğü üzere eşin ailesinin evlilik içerisine müdahalesi ve aileden ayrı konut tutmaması onu kusurlu kılmakta, evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına sebebiyet vermekte ve mağdur olan eşin boşanma talebini haklı göstermektedir. Eşlerin ‘başkalarına karşı koruma yükümlülüğü’ söz konusu olduğundan, eşin ailesi dahi olsa evlilik birliği içerisine müdahalede bulunduğu takdirde, eşin aile birliğini koruması gerekmektedir. Boşanma davalarında, Aile Mahkemesi Hakimi, tarafların vakıalar üzerinde kusur oranlarını ve talep edilen tazminat miktarlarını göz önünde bulundurarak tazminat miktarına karar vermektedir. Eşin ailesinin, diğer eşe sözlü ya da fiziksel şiddetinin, psikolojik baskısının söz konusu olduğu durumlarda ise, ağır kusurlu sayılan eşin boşanma sırasında tazminat ödemeye mahkum bırakıldığı görülecektir. Zira evlilik akdi sırasında, eşler birbirlerine karşı evlilik birliği kapsamına yönelik tüm yükümlülüklerini yerine getirmeyi üstlenmiş olurlar.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 23.01.2013 Tarih, 2012/15308 Esas ve 2013/1490 Karar sayılı ilamı; “Yapılan soruşturma ve toplanan delillerden davalı-davacı kocanın kardeşinin eşine fiziksel şiddet uygulaması ve hakaretlerine sessiz kaldığı, eşinin ihtiyaçları ile ilgilenmediği, bağımsız konut temin etmediği, davacı-davalı kadının ise babasının kocasına hakaretlerine ve ailesinin evliliğe müdahalesine sessiz kaldığı, boşanmaya neden olan olaylarda davalı-davacı kocanın daha ağır kusurlu olduğu anlaşılmaktadır. Bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında taraflar dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, her iki davanın da kabulüne karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile davaların reddi doğru bulunmamıştır.” Yargıtay kararları ve uygulamada görülen yerel mahkeme kararlarınca, ailesinin evliliğine müdahale etmesine izin veren kusurlu olur ve diğer eşin söz konusu durum, boşanma davası açmakta haklı olmasını sağlamaktadır. Ayrı konuta çıkmak isteyen eş, bu talebi karşılanmadığında ve bununla birlikte eşinin ailesinden gördüğü kötü muamele neticesinde tazminat talebinde bulunabilecektir.
Türk Medeni Kanun’un 166. Maddesi 1.fıkrası gereğince; “Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir” görüldüğü üzere mevcut düzenleme, boşanma sebeplerinden biridir. Evlilik birliğinin temelinden sarsılması söz konusu vakıalarda boşanma nedeni sayılacak ve somut olayın niteliği değerlendirildiğinde çoğu kez kusurlu eşi tazminat ödemeye mecbur bırakacaktır.