Türk Medeni Kanunu’nun 32.maddesine göre “Ölüm tehlikesi içinde kaybolan veya kendisinden uzun zamandan beri haber alınamayan bir kimsenin ölümü hakkında kuvvetli olasılık varsa, hakları bu ölüme bağlı olanların başvurusu üzerine mahkeme bu kişinin gaipliğine karar verebilir.” Bu şekilde hakkında gaiplik kararı verilen kişinin, kişiliği sona erer. Gaiplik miras hukuku açısından önemli etkiler doğurur. Yazımızda bu etkileri “gaibin mirası” ve “mirasçının gaipliği” olarak iki grupta ele alacağız. İlk olarak gaibin mirası ile başlayalım. TMK m.35’e göre “… ölüme bağlı haklar, aynen gaibin ölümü ispatlanmış gibi kullanılır.” Demek ki gaip olan bir kişinin mirası bu kişi ölmüş gibi değerlendirilecek ve miras açılacaktır.Bu hükmün devamına göre ise “Gaiplik kararı ölüm tehlikesinin gerçekleştiği veya son haberin alındığı günden başlayarak hüküm doğurur.” Bu hüküm sayesinde gaiplik geçmişe etkili olarak sonuç doğurur. Bunun anlamı gaiplik hükümlerinin, gaiplik kararı verildiği tarihte değil bu kararın verilmesinden önce gerçekleşmiş olan ölüm tehlikesi içinde kaybolma anında ya da son haberin alındığı tarihte doğacağıdır. Mirasın açılması da gaiplik kararına bağlı olduğu için miras da bu tarihlerde açılmış olarak kabul edilir. Böylece kimlerin gaibin mirasçısı olduğunu tespit ederken karar tarihini değil gaipliğe sebep olan durumun meydana geldiği tarihi dikkate alırız. Gaiplik kararına rağmen kişi aslında hayatta olabilir. Böyle bir ihtimali dikkate alan Medeni Kanunumuz gaibin mirasçıları için bir teminat yükümlülüğü getirmiştir. TMK m.584’e göre “Hakkında gaiplik kararı verilmiş bir kimsenin mirasçıları veya mirasında hak sahibi olan kişiler, tereke malları kendilerine teslim edilmeden önce bu malları ileride ortaya çıkabilecek üstün hak sahiplerine veya gaibin kendisine geri vereceklerine ilişkin güvence göstermek zorundadırlar.” Peki bu teminatlar ne kadar süre ile gösterilmelidir? Eğer gaiplik kararı ölüm tehlikesi içinde kaybolma sebebiyle verilmişse teminat süresi 5 yıl, uzun zamandan beri haber alınamama sebebiyle verilmişse 15 yıldır. Fakat bu sürelerden önce gaip 100 yaşına gelirse teminat bu anda kalkar. Teminat yükümlülüğünün getiriliş amacı hem sonradan ortaya çıkabilecek olan gaibi hem de yine sonradan ortaya çıkabilecek olan üstün hak sahiplerini korumaktır. Eğer bu kişiler ortaya çıkarsa tereke mallarını teslim almış olanlar, aldıkları malları zilyetlik kuralları uyarınca geri vermekle yükümlü olurlar. Kanuna göre “İyiniyetli olanların üstün hak sahiplerine geri verme yükümlülükleri, miras sebebiyle istihkak davasına ilişkin zamanaşımı süresine tâbidir.”
Şimdi ikinci başlığımız olan mirasçının gaipliğine geçelim. TMK m.586’ya göre “Ortada bulunmayan ve mirasın açıldığı anda sağ olup olmadığı ispat edilemeyen mirasçının miras payı resmen yönetilir.” Hükme göre hakkında henüz bir gaiplik kararı verilmediği için mirasçılık sıfatını kazanan kişinin gerçekten sağ olup olmadığı anlaşılana kadar bu kişiye kalan miras payını mahkeme yönetecektir. Bu kişinin sağ olmaması halinde onun miras payı kendisine geçecek olan kişiler bu kişinin gaipliğine karar verilmesi için dava açabilirler. Burada dikkat etmemiz gereken iki an vardır. İlki mirasın açılma anı ikinci ise gaiplik kararının hüküm ifade ettiği andır. Mirasbırakan gaipliğe sebep olan olaydan önce ölmüşse gaip mirasçıdır ve onun miras payı kendisi de ölmüş sayılacağı için mirasçılarına geçer. Fakat eğer gaipliğe sebep olan olay mirasbırakanın ölümünden önce gerçekleşmişse gaibin mirasbırakandan önce öldüğünü kabul ettiğimiz için gaip mirasçı olmayacaktır.
“TMK’nin 585.maddesi; “Gaip ortaya çıkarsa veya üstün hak sahibi olduklarını ileri sürenler bu sıfatlarını ispat ederlerse, tereke mallarını teslim almış olanlar, aldıkları malları zilyetlik kuralları uyarınca geri vermekle yükümlüdürler. İyiniyetli olanların üstün hak sahiplerine geri verme yükümlülükleri, miras sebebiyle istihkak davasına ilişkin zamanaşımı süresine tâbidir.” 639.maddesi ise; “Miras sebebiyle istihkak davası, davacının kendisinin mirasçı olduğunu ve iyiniyetli davalının terekeyi veya tereke malını elinde bulundurduğunu öğrendiği tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde mirasbırakanın ölümünün veya vasiyetnamenin açılmasının üzerinden on yıl geçmekle zamanaşımına uğrar. İyiniyetli olmayanlara karşı zamanaşımı süresi yirmi yıldır.” şeklindedir. Bu doğrultuda; davacıların 21.04.2008 tarihinde alınan mirasçılık belgesi ile … …’in mirasçısı olduklarını belgeledikleri, dava konusu taşınmazlardaki Hazine adına tescil edilen murislerine ait payların iptali ve kendi adlarına tesciline ilişkin açtıkları kabul ile sonuçlanan davanın 17.03.2011 tarihinde kesinleştiği, 10.08.2012 tarihinde bu taşınmazlardan elde edilen gelirlerin geri ödenmesi için davalı idareye müracaat edildiği, eldeki davanın da 10.10.2013 tarihinde açıldığı göz önüne alındığında –Hazinenin kötü niyetli olduğu düşünülemeyeceğinden- az evvel kanun maddelerinde belirtilen 1 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu, davalının da zamanaşımı def’inde bulunduğu anlaşılmakla, Mahkemece zamanaşımı nedeniyle tüm talep yönünden ret kararı verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.”(Yargıtay 8.Hukuk Dairesi E. 2020/1849, K. 2021/5424 T. 23.06.2021) Geri verme yükümlülüğünde bu yükümlülüğün süresi tereke mallarını teslim almış olan kişinin iyiniyetli olup olmamasına göre değişmektedir. Yargıtay bu kararında davalı olan Hazinenin kötü niyetli olacağının düşünülemeyeceğine karar vermiş ve geri verme yükümlülüğünün 1 yıllık zamanaşımı süresine bağlı olduğuna karar vermiştir.